ÖNCE YUNANİSTAN’IN MİLLÎ ÇIKARLARI

Ο Παρατηρητής της πολυφωνίας

(mizahî hikaye)
 
Bazen dış görünüş yanıltıcıdır. İnsanların olduğu gibi olayların da dışı başka içi başka olabilir. Dolayısıyla yalnız dış görünüşe bakarak hüküm verirken her zaman bir yanılma riski vardır.
 
Neye mi değinmek istiyorum? Başbakan Aleksis Çipras Türkiye’ye yaptığı son resmî ziyaretinde partisindeki üç Türk kökenli azınlık milletvekili Mustafa Mustafa, Ayhan Karayusuf ve Hüseyin Zeybek’ten hiçbirini beraberinde götürmedi ya. Bu durum Azınlıktaki bazı kesimlerin dikkatinden kaçmadı, dış görünüş olarak eleştirilere konu oldu, hatta kınanıp ayıplandı. Şimdi, iç görünüşte yalnızca TİKEN’e ulaşan bilgiler ışığında neler olup bitiğini ifşa ederek, Çipras’a yöneltilen bu eleştiri ve kınamaların bilgi eksikliğinden ve yanılgıdan kaynaklandığını ve dolayısıyla ne kadar haksız olduğunu size kanıtlayacağım. Gerçekte olaylar şu sırayla cereyan etti, baştan alalım:
 
Sahne 1. Başbakan Çipras, partisinin üç Türk azınlık milletvekilini çağırarak onlara dedi ki: «Malumunuz, bu yakınlarda Ana Vatanınız Türkiye’ye resmî bir ziyaretim olacak. Sizin üçünüzü de oraya beraberimde götürme kararı aldım. Böylece sizi ve sizin şahsınızda ülkemdeki Batı Trakya Türk Azınlığını ne kadar sevip saydığımı göstermek istiyorum. Azınlığın seçimlerde SİRİZA’ya nasıl kitlesel destek verdiğini unutmuyor ve bu yüzden derin bir minnet borcu hissediyorum. Bu borcu, Azınlıkta Türk sıfatının kullanımı gibi konularda olsun, Müftülüklerde olsun, azınlık eğitiminde olsun, örneğin Azınlığa yük olan az öğrencili okulları kapatarak, Medreselerdeki tedrisatta lüzumsuz dersleri atarak hayata geçirdiğimiz reformlarla kısmen ödemeye çalıştım, ama ne yapsam azdır.
 
Türkiye’ye üçünüzün birden gelmesi, orada medya ile temaslarınız, gazetelerde ve televizyon kanallarında yayımlanacak söyleşileriniz, çeşitli yerlere yapılacak olan ziyaretlere katılmanız, fotoğraflar, videolar, bütün bunlar bir boy gösterisine dönüşecek ve sizin sayenizde Türk halkına çok yönlü mesajlar iletilecek. Önce Yunanistan’daki Türk Azınlığın bir Avrupa Birliği ülkesinde nasıl bir isonomia ve isopolitiya koşulları içinde imrenilecek şekilde mutlu ve müreffeh bir yaşam sürdüğü ve siyasî ve kamusal yaşama ayrımlara maruz kalmadan katıldığı. Siz bu iddianın canlı kanıtları olacaksınız.
 
Yunanistan’da iktidardaki Radikal Sol sayesinde ülkenin ekonomik krizden çıkmayı nasıl başardığını. Yunan halkının yeniden refah yolunda hızla ilerlemeye başladığını. Sosyal adalet ve gelir dağılımında eşitsizlik gibi sorunların büyük ölçüde çözüme kavuşturulduğunu. Bunları Türk kamuoyuna açıklayacaksınız.
 
Makedonya Cumhuriyeti ile olan isim anlaşmazlığını sona erdirdikten sonra Yunanistan olarak tüm komşu ülkelerle sıfır sorun ilkemiz büyük ölçüde gerçekleşmiş bulunuyor. Türkiye ile aramızdaki bazı pürüzlerin, büyük lider Erdoğan’ın Yunan tezlerini anlayışla karşılamaya başlamasıyla pek yakında onların da giderileceğine olan inancımız tamdır. Zaten ilk örnek Batı Trakya Türk Azınlığının çok etnik kökenli yapısını resmen kabul etmesiyle başlamış, iki ülke ilişkilerini zehirleyen bir sorun böylece Reis tarafından bir çırpıda ortadan kaldırılmıştır. Bu son hususu özellikle vurgulayacaksınız.»
 
Başbakan Çipras, üç milletvekiline oyuncularına taktik veren antrenör gibi konuşmaya devam etti… Milletvekilleri Çipras’a kendilerini Türkiye’ye götürme kararından teşekkür ettikten sonra başbakanlık bürosundan ayrılırken, içeride yüzlerini kapsayan yapmacık coşku ifadesi birden kayboluvermiş ve yerini karanlık bir asıklık almıştı. Radikal solcu ve devrimci ve Müslüman Türk olarak Ana Vatan’da iktidarı darbeyle ele geçirmiş mürteci bir diktatörün elini sıkmak, onunla birlikte görünmek ve Aksaray’ı ziyaret etmek mecburiyeti, katlanabilecekleri bir işkence türü değildi. 
 
Sahne 2. İki gün sonra üç milletvekili başbakan Çipras’tan ivedili bir randevu istediler. Başbakana hep bir ağızdan şunları söylediler: «Sevgili yoldaş Aleksis. Türkiye ziyaretinde üçümüzü de beraberinde götürme kararın bizi ayrıca duygulandırıp gururlandırmıştır. Ancak biliyorsunuz, bizlerin Müslüman Azınlık üyesi olarak Lozan’dan kaynaklı Türkiye ile özel ilişkilerimiz mevcuttur. Bu çerçevede orada olup bitenlerle yakından ilgilenmekteyiz. Sizin gerek Türkiye’deki gelişmelere, gerekse Recep Tayip Erdoğan’ın şahsına karşı tavrınızı, iki ülke arasındaki iyi ilişkileri ve barışı korumak kaygısı belirlemektedir. Bizim tavrımızı belirleyen daha başka unsurlar da vardır. Bunların arasında, bizi “Önce Azınlık” ilkesinden hareketle Meclise gönderen demokrat ve radikal solcu azınlık seçmeni karşısındaki sorumluluk, önceliğimizdir. Bu sorumluluk duygusuyla, Türkiye’de sultanlık ve diktatörlük rejimine geçilişin törenlerine davetli olduğumuz halde radikal solcular ve ılımlı komünistler olarak katılmayı reddettik. Şimdi altı ay sonra bizi o diktatörün elini sıkmaya mecbur etme Aleksis. Ondan sonra seçmenimizin karşısına hangi yüzle çıkacağız? Türkiye ziyaretinde sana refakat etmekten bizi muaf tutmanı istirham ederiz.»
 
Aleksis Çipras üç milletvekilinin bu beklenmedik tepkisi karşısında önce şaşırdı. Ama daha sonra partisinde böyle tutarlı demokrat ve solcu milletvekillerinin bulunuşundan gurur duydu. Yunanistan’da sol devrimin tamamlanması için böyle kararlı devrimcilere ihtiyaç vardı. «-Beni güç durumda bırakıyorsunuz. Aldığımız istihbarata göre Aksaray’da verilecek toplu ziyafette Erdoğan benim karşıma Patrik Bartholomeos’tan başka İstanbul Ortodoks Azınlığın önde gelen isimleriyle birlikte oturacak. Benim yanımda Türk Azınlıktan kimse bulunmasın mı? Bu algı operasyonunda Erdoğan’ın beni hezimete uğratmasını mı istiyorsunuz?»…
 
Çipras, milletvekillerinin yanıtını beklemeden devam etti: «-Bartholomeos’a karşı benim de buradan azınlık müftülerini götürmek aklıma geldi. Ama hangilerini yanıma alayım? Atina’nın tayin ettiği müftüleri mi, yoksa Ankara’nın seçimle tayin ettiklerini mi? Atina’nın tayin ettiklerini götürmem mümkün değil, çünkü onlara Türkiye’ye giriş yasağı var. Ankara’yı ziyarete giderken tabii en uygunu oraya Ankara’nın müftülerini götürmek, böylece Erdoğan’a da kıyak yapacaktım. Ama sonra Bartholomeos’un muhatabı benim diyerek o da gelmek isteyen Atina başpiskoposu İeronimos’un dırdırından durulur mu? Sonra unutmayalım, siyasî bir ziyaret söz konusu, dinlerarası veya kiliselerarası bir diyaloga gitmiyoruz. Marks’ın ruhu şahidimdir, giriş yasağını halledip, hem Atina’nın hem de Ankara’nın tüm müftülerini götürmeyi de düşündüm. Aman dediler, olmaz öyle şey, onlar ateşle barut gibidirler, bir araya gelirlerse infilak olur. Ahmet Mete, dediler, Atina’nın iki müftüsünü uçaktan aşağı atmaya kalkar, belaya karırsınız… Siz gelmeyecek olduktan sonra yerinize bir başka seçenek düşündünüz mü?»
 
– Onu da düşündük sevgili yoldaş Aleksis. Yanına öbür Müslüman mebus İlhan Ahmet’i alabilirsin. Onun mezhebi geniştir. Diktatörlük ve demokrasi gibi kavramlarla kafasını yormaz. Zaten Erdoğan hayranı olduğunu söyleyip durmaktadır. Cakayı da pek sever. Önerine coşkuyla evet diyecektir. Birkaç ay önce Erdoğan’ın tahta çıkış törenine katılarak Yunan Parlamentosunun sağ ve aşırı sağ kanadını Bakoyanni ile birlikte layıkıyla temsil etmişlerdi. Bir başka seçenek te Ahmet Hacıosman olabilirdi. Ama ne yazık ki o artık milletvekili değil ve önemli bir sıfattan da yoksun. Bir dernekte ona kapıcılık gibi bir iş verdiler, ayak işlerinde kullanıyorlar. Bir kapıcıyı da refakatine alacak değilsin, onun için Hacıosman’ı sana önermiyoruz.
 
Üç milletvekili Başbakanlık bürosundan rahatlamış olarak çıkarlarken, Çipras’ı düşünür halde bıraktılar.
 
Sahne 3. İlhan Ahmet’e Başbakan Çipras’ın kendisiyle görüşmek istediği haberi iletildiğinde meraktan çatlayacaktı. Görüşmenin Çipras’ın Türkiye ziyaretiyle ilgili olduğunu kulağına fısıldamışlardı. Başbakan ondan ne isteyebilirdi ki? Bir şeyler mi danışmak istiyordu? Azınlıkta Ahmet Hacıosman’dan sonra Cumhurbaşkanı RT Erdoğan ile en iyi ilişkileri olan kişi olduğu gizli bir şey değildi. Çipras acaba bu ilişkilerinden ve bilgilerinden mi yararlanmak istiyordu? Kendisine ne soracaktı? İlhan’ın aklı başka taraflara da kaydı. Sakın bunun devamında SİRİZA’ya bir transfer teklifi gelmesindi? ANEL partisiyle ortaklık bozulduktan sonra hükümet ayakta durabilmek için milletvekili transfer seferberliği başlatmıştı. Bu olasılık karşısında içinden kıs kıs güldü. Gerçi PASOK-KİNAL partisine daha yakında transfer olmuştu. Şimdi düşündüğünde bu transfere evet demekte acele ettiğini anlıyordu. Birkaç ay daha sabredebilmiş olsaydı, SİRİZA’dan gelecek teklifle kazancı çok daha büyük olabilirdi. En azından bir Bakan Yardımcılığı koparabilirdi. Ama yeni bir transfer teklifini niye tartışmasındı ki? Birçok futbol kulübünün takımına katmak istediği ünlü bir futbolcuya benzetti kendini. Siyaset ve futbol, birbirlerine ne kadar benziyordu. O, önüne çıkan her kaleye gol atan büyük bir golcüydü. Bu kale Yunanistan’ın mı olacak, Türkiye’nin mi olacak, Amerika’nın mı, yoksa Azınlığın mı, profesyonel bir futbolcu olarak onun için hiç farketmiyordu. “Önce Azınlık” slogan ve ilkesiyle hareket ediyordu ve hiçbir partiye zincirle bağlanmamıştı. Siyasî çıkarı neredeyse o partinin kapısını vurmaktan çekinmiyordu ve şimdiye kadar kendisini hiç boş döndürmemişlerdi. Çünkü o, her kulübün futbol takımına katmak istediği ünlü bir futbolcuydu. Azınlığın Ronaldo’su! Gümülcine’de balkan köylerinde bir yerde olsa böyle bir nara atmaktan çekinmeyecekti: Yaşasın Azınlığın Ronaldo’su! Ancak Meclis koridorlarında nara atmak ayıp olurdu, kendini tuttu.
 
Başbakan Çipras ile görüşmesinden sonra İlhan Ahmet Başbakanlık bürosundan ayrılırken adeta mutluluktan uçuyordu. Bu mutluluğu iki olaydan kaynaklanıyordu. Çipras ona Türkiye ziyaretinde kendisine refakat edecek heyete katılmasını istemiş, o da seve seve kabul etmişti. Çipras’ın liderlik yeteneklerine öteden beri hayrandı, şimdi bu hayranlığı daha da büyümüştü. Lider, çevresindeki insanları ve çalışma arkadaşlarını seçmesini bilen kişidir. Çipras ta İlhan’ın yeteneklerini sezip muhalefet milletvekili olmasına bakmadan millî bir misyonda kullanmak üzere onu seçerek gerçekten büyük bir lider olduğunu kanıtlıyordu. Başbakanın bir azınlık mensubundan Türkiye’de oynamasını istediği rol için ondan daha iyisini bulamazdı. İlhan, Çipras’ın önerisine bildik bir sloganla karşılık verdi: “Evet sayın Başbakanım. Önce Yunanistan’ın millî çıkarları!” Çipras’ın yüzünde bir memnuniyet tebessümü belirdi.
 
İlhan’ın ikinci mutluluk kaynağı, Başbakanın ona “müstakbel yoldaş” diye hitap etmesiydi. “Sizin ilerici ve solcu görüşlerinizi şimdiye dek arzularınız hilafına kısılmış olduğunuz siyasî konumlar yüzünden dışa vurma olanağını bulamadığınız için yaşadığınız mutsuzluktan haberdarım. En yakın zamanda sizi bu durumdan kurtaracak bir başka öneriyle karşınıza çıkacağım, sevgili müstakbel yoldaş.” Aynen böyle konuşmuştu. Görünen köy kılavuz istemez, Çipras’ın İlhan’a neyi vadettiği gayet açıktı. 
 
Sahne 4. İlhan Ahmet, Çipras’la görüşeceğini partisi KİNAL’ın başkanı Fofi Genimata’ya bildirmemişti. Şimdi Türkiye ziyaretinde ona refakat edeceğini söylememezlik edemezdi. Gidip parti başkanını bilgilendirdi. Ancak Fofi’nin büyük tepkisiyle karşılaştı. «Asla!» diye gürledi KİNAL başkanı. «Çipras’a asla refakat etmeyeceksin!  O Çipras ki, Makedonya davasını sattı. Şimdi Batı Trakya’yı da Erdoğan’a satmaya gidiyor. Onun bu ihanetine partimin bir milletvekili ortak olamaz!» diye bir kez daha gürledi Fofi.
 
İlhan ne diyeceğini şaşırmıştı. Çipras’a refakat edeceğini haber vermekle hata ettiğini anladı.
 
Fofi: -Böyle durumlarda bizim KİNAL olarak sloganımız ne idi İlhan efendi? Bize transfer olduğun daha ilk günü sana neyi öğretmiştik?
 
İlhan: -Önce Yunanistan’ın millî çıkarları!
 
Fofi: -Önce Yunanistan’ın millî çıkarları! Batı Trakya’nın Erdoğan’a satılmasına hayır! Benimle birlikte tekrar eder misin?
 
İlhan: -Batı Trakya’nın Erdoğan’a satılmasına hayır!
 
Fofi: -240 imam yasasında kılavuzumuz ne idi?
 
İlhan: -Önce Yunanistan’ın millî çıkarları!
 
Fofi: -Aferin İlhan efendi! Önümüzdeki seçimlerde KİANAL’ın Rodop ilinden milletvekili adayı olduğunu unutma ve bu şerefe layık olduğunu her gün kanıtla.
 
Yediği kapsondan sonra Fofi’nin bürosundan bitkin bir halde çıkarken İlhan homurdanıyordu: “SİRİZA’ya transfer olduğumda göstereceğim ben sana!”
 
Gördüğünüz gibi, Türkiye ziyaretinde Yunan heyetinde Türk Azınlığından herhangi bir temsilci bulunmayışından suçlanmayacak bir kişi varsa, o da Başbakan Aleksis Çipras’tır.
 
 
Gerekli açıklama: Yukarıdaki öykü, gerçek olmayıp baştan sona yazarının hayal ürünüdür. Anlatılan olaylar, ülke ve kişi adları da hayalî olup, muhtemel benzerlik ve uyuşma tamamen arzu edilmeyen bir tesadüfün eseridir.
 
19/2/2019
 
İbram Onsunoğlu / Tiken.net

google-news Ακολουθήστε το paratiritis-news.gr στο Google News και μάθετε πρώτοι όλες τις ειδήσεις.